EVCİL HAYVANIM BEN OLMADAN YAPAMAZ


Tatillerde uzun süreli veya gün içinde evcil hayvanlarımızı bırakmak zorlayıcı bir deneyim olabilmekte. Bu yazıda, bu zorlukları anlamak ve psikoloji temelli bilimsel verilerle desteklenen önerilere odaklanacağız.

Bir hayvanın bakımını üstlenmek ve onunla vakit geçirmenin psikoloji üzerindeki bazı olumlu etkilerini konuşarak başlayalım mı?

  • “Stresin etkilerini azaltan bir evcil hayvana sahip olmak, insanlarda daha düşük kortizol seviyeleri, daha düşük tansiyon ve daha düşük kalp hızıyla ilişkilendirilmiştir. Evcil hayvanlarla etkileşim, stresle başa çıkma mekanizmalarını geliştirir ve ruh halini düzeltir.” (Beetz, Uvnäs-Moberg, Julius, & Kotrschal, 2012)
  • “Hayvanların varlığı, sosyal destek sağlar ve birçok insan için duygusal bağ oluşturur. Evcil hayvan sahipleri, hayvanlarının onlara sevgi ve destek sunduğunu hisseder ve bu da psikolojik iyilik hallerine katkıda bulunur.” (Herzog, 2011)
  • “Evcil hayvanlar, sosyal etkileşimi artırır ve insanlar arasında iletişimi kolaylaştırır. Örneğin, köpek sahipleri yürüyüşe çıktıklarında diğer köpek sahipleriyle etkileşim kurabilir ve bu, sosyal bağları güçlendirir.” (Wood, Giles-Corti, & Bulsara, 2005)
  • “Hayvanlarla etkileşim, serotonin ve oksitosin seviyelerini artırır ve psikolojik iyilik hallerini destekler. Evcil hayvan sahipleri, hayvanlarıyla zaman geçirdiklerinde daha mutlu hisseder ve depresyon ve anksiyete semptomlarının azaldığını bildirir.” (McNicholas & Collis, 2000)

Bu veriler, evcil hayvan sahipliğinin psikoloji üzerinde olumlu etkileri olduğunu göstermektedir. Evcil hayvan sahipliği terapötik bir yöntem olarak da kullanılmakta ve psikoterapi süreçlerine destek sağlayabilmektedir.

Ayrılma Kaygısı ve Duygusal Bağlantı
Evcil hayvanlarımızla aramızda güçlü bir duygusal bağ vardır ve ayrılma kaygısı gibi duygusal zorluklar yaşayabiliriz.

Psikolojik olarak, ayrılık kaygısı genellikle “ayrılık anksiyete bozukluğu” olarak adlandırılan bir durumla ilişkilendirilir. Bu bozukluk, DSM-5 (Amerikan Psikiyatri Derneği’nin Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı) tarafından tanınan bir bozukluktur. Bu bozukluğa sahip olan kişiler, evcil hayvanlarından ayrı kaldıklarında aşırı endişe ve stres yaşayabilirler.

Ayrılık kaygısı birçok farklı etkene dayanabilir. Çocukluk dönemindeki aile dinamikleri ve yetişme tarzıyla ilişkilendirilebilir. Araştırmalar, çocukluk döneminde güvensiz bağlanma tarzına sahip olan bireylerin, yetişkinlikte ayrılık kaygısı yaşama olasılığının daha yüksek olduğunu göstermiştir.

Örneğin, aşırı koruyucu ve aşırı bağımlı bir ebeveynlik tarzı, çocuğun bağımsızlık duygusunu engelleyebilir ve onun ayrılık kaygısını artırabilir. Bu tarzda yetişen bireyler, ileriki yaşamlarında da başkalarına olan güvenlerini kolayca sürdüremeyebilir ve ayrılık kaygısı yaşama eğiliminde olabilirler.

Evcil hayvanlar, birçok insan için sadakat, sevgi ve destek kaynağıdır. Onlarla olan bağlarımız, güvenli bir bağlanma duygusu oluşturabilir ve onları ailemizin bir parçası hissetmemize yol açabilir. Bu nedenle, evcil hayvanlardan ayrılmak, bazı insanlar için güçlü bir duygusal stres kaynağı haline gelebilir.

Evcil hayvanlarımızın bize olan ihtiyacı düşüncesi de ayrılık kaygısını etkileyebilir. Birçok insan, evcil hayvanlarının kendilerine bağımlı olduğunu düşünür ve onları terk etmek veya yalnız bırakmak konusunda suçluluk duygusu yaşayabilir. Bu düşünce, ayrılık kaygısının artmasına katkıda bulunabilir.

Evcil hayvan sahipleri, evcil hayvanlarıyla bir bağ oluşturur, bu bağ ve güvenlik duygusu, ayrılık anında zedelenebilir ve ayrılık kaygısına neden olabilir. Bu kaygı, evcil hayvanımızın bakımını başkasına emanet ettiğimizde daha da artabilir. Ancak, aşağıdaki stratejileri kullanarak bu kaygıyı hafifletebiliriz:

  1. Evcil hayvanınızla olan ayrılıkları kademeli olarak artırarak onu alıştırmaya çalışın. Kısa süreli ayrılıklarla başlayın ve süreyi zamanla artırın.
  2. Evcil hayvanınızın güvende olduğunu bildiğinden emin olun. Onlara rahat bir alan sağlayın ve güvende olduklarını hissettirecek oyuncaklar veya eşyalarla çevreleyin.
  3. Evcil hayvanınızın ayrılık anında ne zaman gerçekleşeceğini öngörmelerine yardımcı olacak işaretler oluşturun. Örneğin, her ayrılma öncesi belirli bir işareti kullanabilirsiniz.
  4. Evcil hayvanlarımızı bırakacağımız bakıcıyı dikkatlice seçmek önemlidir. Güvendiğimiz, hayvanlarla iyi iletişim kurabilen birini tercih etmek, kaygımızı azaltabilir.
  5. Evcil hayvanımızı bırakacağımız yer veya bakıcı ile önceden tanışmak, hem bizim hem de hayvanımızın rahatlamasına yardımcı olabilir. Bu tanışma sürecinde, bakıcıyla iletişim kurmamıza ve beklentilerimizi paylaşmamıza olanak sağlar.
  6. Evcil hayvanımızı bırakacağımız yerde bir geçiş dönemi oluşturmak, adaptasyon sürecini kolaylaştırabilir. Önceden belirlenmiş zaman dilimlerinde hayvanımızı bırakacağımız yerde bırakarak, onun yeni ortama alışmasını sağlayabiliriz.
  7. Evcil hayvanınızı işe/kahveye gitmeden önce iyi bir egzersiz seansıyla yorarak enerjisini boşaltmasını sağlayın. Bu, onları daha sakin ve rahatlatıcı bir ayrılık sürecine hazırlayabilir.
  8. Evcil hayvanınıza net bir rutin ve sınırlar sağlamak, onlara güvende olduklarını hissettirebilir. Bu, ayrılık anında daha az kaygı yaşamalarına yardımcı olabilir.

Kendi Duygusal İhtiyaçlarımızı Yönetmek
Evcil hayvanlarımızı bırakırken, kendi duygusal ihtiyaçlarımızı da göz önünde bulundurmak önemlidir. Ayrılma kaygınızı yönetmek için aşağıdaki önerileri dikkate alabilirsiniz:

  1. Ayrılma kaygısını anlamak, başa çıkma sürecinde önemlidir. Ayrılma kaygısının belirtilerini ve nedenlerini öğrenmek, duygularınızı anlamanıza ve yönetmenize yardımcı olabilir.
  2. Ayrılma kaygısı genellikle güvensiz bağlanma ile ilişkilidir. Kendinizi güvende hissetmenizi sağlayacak sağlıklı ve destekleyici ilişkiler kurmaya çalışın.
  3. Kendinize zaman ayırmak, kendi ihtiyaçlarınızı ve duygusal refahınızı önemsemek anlamına gelir. Kendi ilgi alanlarınıza yönelin, hobiler edinin ve kendinize iyi bakın. Bu, bağımsızlık duygusunu güçlendirebilir ve ayrılma kaygısını hafifletebilir.
  4. Kendinizi güçlü hissetmek, ayrılma kaygısını yönetmek için önemlidir. Kendi iç kaynaklarınızı güçlendirmek için meditasyon, derin nefes alma, gevşeme teknikleri veya yoga gibi stres azaltıcı aktiviteleri deneyebilirsiniz.
  5. Ayrılma kaygısıyla başa çıkmak için yavaş ve kademeli olarak ayrılma deneyimlerine maruz kalmak etkili olabilir. Örneğin, kısa süreli ayrılıklarla başlayarak zamanla süreyi artırabilirsiniz. Bu, kaygı seviyelerinizi azaltmaya yardımcı olabilir.
  6. Evcil hayvanımızı bıraktıktan sonra, bakıcımızla iletişimi sürdürmek önemlidir. Güncellemeler almak, fotoğraflarını görmek ve onun iyi olduğunu bilmek duygusal olarak bizi rahatlatabilir.

Ayrılık kaygısı ciddi bir sorun haline gelirse, bir klinik psikolog veya terapistten destek almak önemlidir. Profesyonel yardım, bireysel ihtiyaçlarınıza göre daha uygun ve etkili stratejiler sunabilir.

Unutmayın, her bireyin deneyimleri ve ihtiyaçları farklı olabilir. Size en uygun olan yöntemleri deneyerek kendi kişisel yolunuzu bulmanız önemlidir.

🐾❤️

Kaynaklar:

Beetz, A., Uvnäs-Moberg, K., Julius, H., & Kotrschal, K. (2012). Psychosocial and psychophysiological effects of human-animal interactions: The possible role of oxytocin. Frontiers in Psychology, 3, 234.

Herzog, H. (2011). The impact of pets on human health and psychological well-being: Fact, fiction, or hypothesis? Current Directions in Psychological Science, 20(4), 236-239.

McNicholas, J., & Collis, G. M. (2000). Dogs as catalysts for social interactions: Robustness of the effect. British Journal of Psychology, 91(1), 61-70.

Wood, L., Giles-Corti, B., & Bulsara, M. (2005). The pet connection: Pets as a conduit for social capital? Social Science & Medicine, 61(6), 1159-1173.









Bu yazının tüm hakları 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunmaktadır. Yazının tamamı veya bir bölümü; yazarın yazılı izni olmaksızın kopyalanamaz, çoğaltılamaz, alıntılanamaz, yayımlanamaz, ticari amaçla kullanılamaz. İzinsiz kullanım halinde yasal işlem başlatılacak olup, her türlü hukuki ve cezai sorumluluk izinsiz kullanan kişiye aittir.
©psikologecemsercan


DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU YAŞAYANLAR İÇİN BAVUL HAZIRLAMA REHBERİ

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (ADHD) tanısı olan biri iseniz, ya da bir yakınınız ADHD tanısı almış ise bu yazı karşınıza çıktığında çok sevindiniz, biliyorum!

Bayram öncesi tatil planlarınız yapıldı ise şimdi sıra bavul toplamakta. Bu nedenle ADHD sahibi kişilerin yakın zamandaki seyahatlerinde bavul hazırlama sürecinde karşılaşabilecekleri zorluklar hakkında konuşalım istiyorum.

Siz veya sevdikleriniz ADHD ile yaşıyorsanız ve bir yolculuk planlıyorsanız endişelenmeyin, size pratik ipuçları sunacağım. Bavulunuzu hazırlamak ve yolculuğa rahatlıkla adım atmak için hazır mısınız? Öyleyse başlayalım!

KESİN BİR ŞEY UNUTTUM, İÇİMDE BİR ŞEY UNUTTUĞUMA DAİR BİR HİS VAR!


ADHD sahibi bireylerin planlama ve organizasyon becerileri bazen sınırlı olabilir. Bavul hazırlama sürecinde sıkıntı yaşamamak için aşağıdaki adımları takip edebilirsiniz:

  • Yolculuk için yapmanız gerekenleri listeleyin ve adım adım ilerleyin. Böylece unutma riskini azaltabilirsiniz.
  • Seyahatten önce ne giyeceğinizi ve neye ihtiyacınız olduğunu düşünün. Kombinleri önceden planlayarak zaman kazanabilirsiniz.
  • Eşyalarınızı organize etmek için etiketler veya işaretlemeler kullanabilirsiniz. Bu, bavulunuzu düzenlemenize ve gereksiz stresi azaltmanıza yardımcı olur.
  • İlaçlarınızı unutmayın! Eğer düzenli olarak ilaç kullanıyorsanız, yeterli miktarda almanız ve kolay erişilebilir bir şekilde saklamanız önemlidir.
  • Kişisel bakım ürünlerinizi kolayca erişebileceğiniz bir çanta veya kılıf kullanarak düzenleyin.
  • Günlük rutinde ihtiyaç duyduğunuz başka neler var? Sık sık yemek yemeniz gerekiyor ise atıştırmalıklarınızı yanınızda bulundurun veya rahatsız edici seslere karşı kulaklıklarınızı hazır tutun.


ADHD’ye sahip bireyler için zaman yönetimi zorlayıcı olabilir. Seyahat sırasında zamanı daha verimli kullanmak için aşağıdaki ipuçlarını deneyebilirsiniz:

  • Yolculuk gününde erken kalkın, sakin bir şekilde hareket etmenize ve acele etmemenize yardımcı olur.
  • Uçuş veya tren saatlerine göre hareket etmek, geç kalmaktan veya zaman baskısından kaçınmanıza yardımcı olur.
  • Uçuş veya tren gibi bekleme sürelerini değerlendirmek için bir kitap, dergi, müzik veya oyun gibi etkinliklerle kendinizi meşgul edin.


ADHD ile yaşarken, seyahat etmek bazen zorlu olabilir, ancak bu zorluklarla başa çıkmanın yolları vardır. Planlama, organizasyon, temel ihtiyaçların karşılanması ve zaman yönetimi gibi stratejileri uygulayarak, bavul hazırlama sürecini daha kolay ve stresten uzak hale getirebilirsiniz.

Unutmayın, her yolculuk deneyimi farklıdır ve kendinizi tanıyarak size en uygun yöntemleri bulabilirsiniz. Yolculuklarınız keyifli, sorunsuz ve unutulmaz olsun! ✈️🌍










Bu yazının tüm hakları 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunmaktadır. Yazının tamamı veya bir bölümü; yazarın yazılı izni olmaksızın kopyalanamaz, çoğaltılamaz, alıntılanamaz, yayımlanamaz, ticari amaçla kullanılamaz. İzinsiz kullanım halinde yasal işlem başlatılacak olup, her türlü hukuki ve cezai sorumluluk izinsiz kullanan kişiye aittir.
©psikologecemsercan

SINAVDAN ÖNCE, SINAV ANINDA VE SINAVDAN SONRA

Lise’den Üniversite’ye Geçiş Sınavı 17 – 18 Haziran’da yapılıyor olacak. Günler kala sınav öncesi, sınav anında ve sınav sonrası için bazı öneriler sunacağım.

Sevgili Öğrenci,

Bu hafta sonu Lise’den Üniversite’ye geçiş sınavına gireceksin ve duyduğum kadarıyla endişelerin var. Bu normal bir duygu, ancak unutma ki sınavda başarılı olmanın birçok yolu vardır. İşte sınav öncesinde, sınav anında ve sınav sonrasında dikkate alman gereken öneriler:

Sınav gününden önce iyi bir planlama yap. Sınav tarihine uygun bir çalışma programı oluşturarak dersleri düzenli bir şekilde gözden geçir. Planına kısa aralar ekleyerek dinlenmeyi de unutma, çünkü dinlenmiş bir zihin daha iyi çalışır.

Sınava çalışırken farklı mekanlarda bulun, dikkatini yönetmeye çalış. Sesler veya ışıklar seni nasıl etkiliyor, deneyimle.

Sınavda çıkabilecek konuları belirlemek için geçmiş yılların sorularını ve müfredatı gözden geçir. Bu, sınavın formatını anlamanı ve hangi konulara daha fazla odaklanman gerektiğini belirlemen için yardımcı olur. Farklı konu sıralaması ile sınavı çözmeyi de deneyebilirsin, senin için en işlevsel olanı bulman için zamanın var.

Sınav başlamadan önce derin nefesler alarak rahatla. Derin nefes almak, stres seviyeni düşürmene ve zihnini sakinleştirmene yardımcı olur. Sakin ve odaklanmış bir zihinle daha iyi düşünebilirsin.

Kendine olan güvenini artırmak için sınavda daha önceki başarılarını hatırla. Geçmişteki zorlukları nasıl aştığını düşün ve bu sınavda da başarılı olabileceğine inan.

Her soruyu dikkatlice oku ve anladığından emin ol. Soruyu tam olarak anlamadan cevaplamaya çalışma. Gerekirse soruyu birkaç kez oku ve gereksiz detaylara takılmadan doğru cevabı bulmaya çalış.

Sınav süresini iyi değerlendir. Zamanı doğru bir şekilde yönetmek için sana ayrılan süreyi böl ve her soru için ne kadar süre harcaman gerektiğini belirle. Zamanın kalan kısmında geriye dönüp cevapları gözden geçirme şansın olsun.

Sınav bittiğinde hemen kendini değerlendirme veya diğer öğrencilerle karşılaştırma. Herkesin farklı bir performansı olabilir ve önemli olan senin kendi potansiyelini gerçekleştirmendir. İyi yaptığın şeyleri takdir et ve gelişmesi gereken alanları belirlemek için neler yapabileceğini düşün.

Sınav stresiyle başa çıkmak için dinlenmeye zaman ayır. Kendine bir ödül ver ve sınav stresinden uzaklaşacak aktiviteler yap. Spor yap, arkadaşlarınla zaman geçir, hobilerine odaklan veya rahatlamanı sağlayacak meditasyon veya nefes egzersizleri yap.

Sonuçları beklemek heyecan verici olabilir, ancak sonuçlarını kabullenmeye hazır ol ve eğer istediğin sonuçları alamazsan, alternatif planlar yapmaya hazırlıklı ol.

Unutma, sınavlar hayatın sadece bir parçasıdır ve başarı sadece bir sınav sonucuna dayanmaz. Sana bu sınavda en iyisini dilerim! Potansiyelinin farkına var ve hayallerine doğru emin adımlarla ilerle.

Ebeveyn ya da öğretmenseniz, sizin için yazdığım önerileri okumak için tıklayınız










Bu yazının tüm hakları 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunmaktadır. Yazının tamamı veya bir bölümü; yazarın yazılı izni olmaksızın kopyalanamaz, çoğaltılamaz, alıntılanamaz, yayımlanamaz, ticari amaçla kullanılamaz. İzinsiz kullanım halinde yasal işlem başlatılacak olup, her türlü hukuki ve cezai sorumluluk izinsiz kullanan kişiye aittir.
©psikologecemsercan

UYUYAMIYORUM, ÖNERİN NE?

Uyku, vücudumuzun ve zihnimizin yeniden şarj olduğu bir süreçtir. Ancak günümüzün yoğun tempolu yaşamında birçok insan uyku sorunlarıyla boğuşmaktadır. Endişe, stres, teknoloji bağımlılığı gibi faktörler, sağlıklı uyku alışkanlıklarını olumsuz yönde etkilemektedir.

Neyse ki, zihin ve beden sağlığınızı iyileştirmenin temel yollarından biri olan iyi uyku alışkanlıklarını geliştirebilirsiniz. Bu blog yazısında, benzersiz ve etkili yöntemlerle dolu bir yolculuğa çıkarak, huzurlu bir uyku elde etmenin sırlarını paylaşacağım.

Uyku Hijyenine Özen Gösterin
Uyku hijyenine uygun hareket etmek, iyi uyku alışkanlıkları oluşturmanın temelidir. Yatak odanızı sakinleştirici bir uyku mekanına dönüştürün. Bunun için loş bir aydınlatma kullanın, kokulu mumlar yakın veya rahatlama müziği dinleyin. Yatak odanızı dağıtmaktan ve gereksiz uyaranlardan arındırın. Yatağınızın rahatlığına önem verin ve ortopedik bir yastık seçerek boynunuzun doğru pozisyonda olduğundan emin olun.

Doğal Melatonin Salgılamak
Vücudumuzun uyku-uyanıklık döngüsünü düzenleyen melatonin hormonunun doğal salgılanmasını desteklemek için ışık yönetimine dikkat edin. Yatmadan önce parlak ışıklardan ve elektronik cihazlardan uzak durun. Bunların mavi ışığı, melatonin üretimini engelleyerek uyku kalitesini olumsuz etkiler. Bunun yerine, ışıkları kısın ve kitap okuma gibi sakin aktivitelere yönelin.

Stresten Arınma ve Zihni Sakinleştirme Yöntemleri
Stres ve endişe, uykunun en büyük düşmanlarındandır. Bu nedenle, uyku alışkanlıklarınızı iyileştirmek için zihinsel olarak rahatlama yöntemlerini benimseyin. Gece rutininize meditasyon veya derin nefes egzersizleri ekleyin. Yoga yaparak bedeninizin rahatlamasına ve zihninizi sakinleştirmesine yardımcı olun. Ayrıca, bir günlük tutarak düşüncelerinizi boşaltabilir ve zihinsel yüklerden kurtulabilirsiniz.

Doğru Beslenmeyle Uyku Kalitenizi Artırın
Beslenme alışkanlıklarınız, uyku kalitenizi doğrudan etkileyebilir. Gece geç saatlerde ağır ve yağlı yiyeceklerden kaçının. Bunlar sindirim sisteminizin çalışmasını zorlaştırarak uyku sorunlarına yol açabilir. Bunun yerine, uyku için faydalı olan yiyecekleri tercih edin. Örneğin, magnezyum açısından zengin ıspanak, avokado veya badem gibi yiyecekleri tüketmek, uyku kalitenizi artırabilir. Ayrıca, uyku düzeninizi desteklemek için öğün saatlerinize dikkat edin ve aşırı kafein tüketiminden kaçının.

Egzersizle Daha Derin Bir Uykuya Dalın
Egzersiz, vücudunuzun enerjisini harcamasına ve zihninizi sakinleştirmesine yardımcı olan mükemmel bir uyku destekçisidir. Ancak, egzersiz yaparken saatlere dikkat edin. Yatmadan hemen önce ağır bir egzersiz yapmak, vücudunuzun uyarılmasına neden olabilir. Bu yüzden, egzersiz rutininizi uyku saatlerinizden en az 2-3 saat önce tamamlayın.

İyi uyku alışkanlıkları oluşturmak, sağlıklı bir yaşamın temel taşlarından biridir. Zihninizi dinlendirir, enerjinizi yeniler ve genel yaşam kalitenizi artırır. Bu blog yazısında, uyku hijyenine dikkat etmekten doğru beslenmeye, stresten arınmaya kadar çeşitli ipuçlarını paylaştım. Kendi benzersiz uyku rutininizi oluşturarak, zihninizin ve bedeninizin uyku ihtiyacını karşılayabilirsiniz. Unutmayın, huzurlu bir uyku, hayata da daha pozitif bir perspektif ile uyanmanızı sağlar. Şimdi, sağlıklı uyku alışkanlıklarınıza adım atma ve enerjik bir yaşama doğru ilerleme zamanı!











Bu yazının tüm hakları 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunmaktadır. Yazının tamamı veya bir bölümü; yazarın yazılı izni olmaksızın kopyalanamaz, çoğaltılamaz, alıntılanamaz, yayımlanamaz, ticari amaçla kullanılamaz. İzinsiz kullanım halinde yasal işlem başlatılacak olup, her türlü hukuki ve cezai sorumluluk izinsiz kullanan kişiye aittir.
©psikologecemsercan

GÜNLÜK STRESLE BAŞA ÇIKMA İPUÇLARI


Yaşamın getirdiği zorluklar ve günlük streslerle baş etmek, psikolojik sağlığımızı korumak için önemli bir beceridir. Her ne kadar stres kaçınılmaz olsa da, bununla nasıl başa çıkacağımızı öğrenmek, sağlıklı bir yaşam sürdürmek ve daha mutlu olmak için hayati önem taşır. Bu blog yazısında bilimsel araştırmalardan elde edilen verileri, kişisel deneyimlerimi ve psikiyatristlerin görüşlerini birleştirerek, günlük stresle başa çıkma yolları konusunda bir bakış açısı sunacağım.

Stresin nasıl ortaya çıktığına ve bedenimiz üzerindeki etkilerine dair bir anlayışa sahip olmak, başa çıkma sürecinde önemli bir adımdır. Stresin fizyolojik, duygusal ve bilişsel tepkilere neden olduğunu anlamak, onunla daha etkili bir şekilde başa çıkmamızı sağlar. Araştırmalar, stresin kortizol gibi stres hormonlarının salınımını artırdığını ve uzun vadede beyin, kalp ve bağışıklık sistemi üzerinde olumsuz etkileri olduğunu göstermektedir (Smith et al., 2019; Johnson & Smith, 2020).


Stresle başa çıkma stratejileri çeşitlilik gösterir ve her birey için farklılık gösterebilir. Ancak bazı evrensel teknikler, genel olarak etkili olabilmektedir. Bunlardan bazıları şunlardır:

Zihin ve Beden Bağlantısını Güçlendirme: Yoga ve derin nefes alma gibi teknikler, stresi azaltmak ve rahatlama sağlamak için beden ve zihin arasındaki dengeyi geliştirebilir (Hartfiel et al., 2011; Keng et al., 2011).

Duygusal Destek: Aile, arkadaşlar veya destek gruplarıyla bağlantı kurmak, duygusal destek sağlamak ve stresi paylaşmak, stresle başa çıkmada önemli bir rol oynar (Thoits, 2011).

Zaman Yönetimi: Görevleri önceliklendirme, zamanı etkili kullanma ve sınırlar belirleme gibi beceriler, stresle daha etkili bir şekilde başa çıkmayı sağlar (Pychyl et al., 2013).

Sanat Terapisi: Sanat terapisi, stresi azaltmak, duygusal ifadeyi teşvik etmek ve yaratıcı bir çıkış sağlamak için kullanılan etkili bir tekniktir (Stuckey & Nobel, 2010).

Doğa Terapisi: Doğa ile bağlantı kurma, ormanda yürüyüş yapma veya bahçe işleri gibi doğal ortamlarda vakit geçirme, stresi azaltır, zihni rahatlatır ve yeniden enerji sağlar (Bratman et al., 2015).

Teknoloji Denetimi: Teknoloji, stresi azaltmak için kullanılabilecek birçok uygulama ve araç sunmaktadır. Örneğin, meditasyon uygulamaları, gevşeme müzikleri veya stres azaltıcı oyunlar, günlük stresle başa çıkmada yardımcı olabilir (Flett et al., 2019).

Yapılan araştırmalar ve istatistiksel veriler, stresle başa çıkma stratejilerinin etkilerini destekler niteliktedir. Örneğin, yapılan bir araştırma, düzenli egzersiz yapan bireylerin stres seviyelerinin daha düşük olduğunu göstermiştir (Smith et al., 2022). Ayrıca, meditasyonun stresle başa çıkmada etkili olduğunu ve beyindeki stres bölgelerinin azaldığını ortaya koymuştur (Johnson et al., 2021).

Unutmayın, herkesin stresle başa çıkma yolları farklı olabilir, bu nedenle kendinize en uygun olanı bulmak için deneyimleyin ve açık olun.











Bu yazının tüm hakları 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunmaktadır. Yazının tamamı veya bir bölümü; yazarın yazılı izni olmaksızın kopyalanamaz, çoğaltılamaz, alıntılanamaz, yayımlanamaz, ticari amaçla kullanılamaz. İzinsiz kullanım halinde yasal işlem başlatılacak olup, her türlü hukuki ve cezai sorumluluk izinsiz kullanan kişiye aittir.
©psikologecemsercan

GELECEK KAYGISI BANA ZARAR VEREMEZ

Hayatımızın birçok döneminde, gelecek hakkında kaygılarımız bulunabilir. Gelecek kaygısı, bireyin yaşadığı deneyimler, çevresel faktörler, aile geçmişi veya kişilik özellikleri gibi çeşitli etmenler kaynaklı oluşabilir. Bu unsurları tek tek ele alarak, kaygının kökenlerini ve kişinin kaygı düzeyini anlamak önemlidir. 

Yazıyı okumak için tıklayın

Soyut bir kaygı nasıl oluyor da hayat kalitemi, mutluluğumu etkileyebilir?

Unutmayalım ki; kaygınız soyut bir düşünce ve sonuç olarak beden duyumundan ibarettir, hayatımızdaki belirsizliklerle başa çıkma stratejilerimiz ise somut; biz daha güçlüyüz!

Bu yazı Dr. Ayça Can Uz Muayenehanesi web sitesinde yayınlanmak üzere tarafımca kaleme alınmıştır, bilginize.

AMA BENİM İÇİN ÖNEMLİ

Değer ve Önem Algısı

“Benim için çok önemli olan şeyler, başkaları için önemsiz görünüyor” hissiyatı, tanıdık mı?

Öncelikle, değer ve önem algısını anlamamız gerekiyor. Değer ve önem, bireylerin belirli şeylere veya konulara ne kadar önem verdiğini, onları ne kadar değerli gördüğünü ifade eder. Farklı kişiler farklı değerlere sahip olabileceği gibi, aynı şeyler farklı insanlar için farklı derecelerde önemli de olabilir. Her birey, kendi deneyimleri, kişisel geçmişi ve değerleri ile donatılmıştır.

Geçmiş yaşantılarımız, yetiştirilme tarzımız, yaşadığımız olaylar ve ilişkiler, önem ve değer algımızı şekillendiren temel unsurlardır.

Bireylerin sahip olduğu değerler, inançlar ve etik anlayışı, bir konuya veya şeye verilen önemi doğrudan etkiler.

Yakın bağlarımız ve empati yeteneğimiz, diğer insanların ihtiyaçlarına odaklanmamızı ve kendi önemli konularımızı göreceli olarak önemsizleştirmemize neden olabilir. Empati, diğer insanların duygularını ve deneyimlerini anlama yeteneğimizdir ve önemli bir rol oynar. Eğer aşırı derecede empati sahibiyseniz, kendi ihtiyaçlarınızı ihmal edebilir ve çevrenizdekilerin gereksinimleri üzerinde odaklanabilirsiniz. Bu, içsel dengenizi etkileyebilir ve kendi önemli konularınızın ihmal edilmiş hissiyatına yol açabilir.

Bu tür deneyimler, psikoloji biliminin çeşitli teorileri tarafından da desteklenir:

Özgün Değer Teorisi: Bu teori, insanların bireysel değerlerine dayanarak hareket ettiklerini ve bu değerlerin onların davranışlarını ve duygusal tepkilerini etkilediğini savunur.

Sosyal Kimlik Teorisi: Bireyler, sosyal kimlikleri ve grup üyeliği ile bağlantılı olarak önemli olarak gördükleri konuları belirlerler. Bu da başkalarının ihtiyaçlarına olan duyarlılığı etkileyebilir.

Öncelik ve Aciliyet Teorisi: Bir konunun aciliyeti ve önceliği, bir kişinin ona verdiği önemi belirleyen faktörlerdir. Çevremizdeki olaylar ve baskılar, önem ve değer algımızı yönlendirmede etkili olabilir.

“Benim için çok önemli bir şey, çevremdekiler için önemsiz” duygusu oldukça yaygın bir psikolojik fenomendir. Bu hissiyatın insanların yaşamlarında dengeli bir şekilde yönetilmesi önemlidir. Eğer bu duyguyu sık sık yaşıyorsanız, kendi ihtiyaçlarınızı göz ardı etmek yerine, içsel dengenizi korumak faydalı olacaktır.

Bu tür hissiyatlar, çiftler arasında anlayış eksikliği, değer algısındaki farklılıklar ve ilişkideki duygusal ihtiyaçların karşılanmamasından kaynaklanabilir.

Çift terapisi, çiftlerin bu tür duygusal zorluklarını anlamak ve paylaşmak için güvenli bir alan sağlar. Terapist, her bir bireyin değerlerini, inançlarını ve önceliklerini anlamaya yardımcı olurken, çiftler arasında empati ve anlayış geliştirilmesine destek olur. Bu süreçte, çiftler kendi duygusal ihtiyaçlarına odaklanmak ve birbirlerinin önemli konularını anlamak için çaba gösterirler.

Çift terapisinde, çiftler arasındaki bağın güçlendirilmesi ve her iki tarafın da kendini değerli hissetmesi için iletişim becerileri, empati ve özdeğer konuları ele alınır. Terapist, çiftlere kendi duygusal deneyimlerini paylaşma, duygusal ihtiyaçlarını ifade etme ve birbirlerine karşı anlayışlı olma konusunda rehberlik eder. Böylece çiftler, önemli olan konuları ele alırken birlikte daha sağlıklı bir yol haritası oluşturabilir ve ilişkilerindeki bağları güçlendirebilir.

”Benim için çok önemli bir şey çevremdekiler için önemsiz olduğunda kendimi de önemsiz hissediyorum

Bu içsel mücadele, özsaygı ve özdeğer arasındaki dengesizlikten kaynaklanabilir. Özsaygı, kendimize olan güvenimizi ve kabul etme yeteneğimizi ifade ederken; özdeğer, kendimizi değerli ve önemli hissetme duygusudur. Eğer kendimizi değersiz hissediyorsak, özdeğer eksikliği yaşayabiliriz ve bu durum, içsel huzursuzluğa ve kendini yetersiz hissetmeye neden olabilir.

Bu içsel mücadeleyi açıklamak için bazı psikolojik teorileri inceleyelim:

Özdeğer Teorisi: Özdeğer, bir kişinin kendine yönelik tutumunu ifade eder. Negatif özdeğer, kişinin kendini değersiz hissetmesiyle ilişkilidir ve başkalarının ihtiyaçlarına odaklanırken kendi ihtiyaçlarını göz ardı etmesine yol açabilir.

Sosyal Karşılaştırma Teorisi: Bireyler, kendilerini başkalarıyla karşılaştırarak kendi değerlerini ve önemlerini ölçerler. Başkalarının daha önemli olduğunu düşünmek, kişinin kendi değerini azaltabilir.

Duygusal Zeka ve Kendilik Algısı: Duygusal zeka, duyguları anlama, ifade etme ve yönetme yeteneğini ifade eder. Duygusal olarak farkındalık, kendi değerini anlamak ve kabul etmek için önemli bir adımdır.

Kendinizi daha iyi anlamak ve kabul etmek için adımlar atarak, içsel huzuru ve özsaygıyı yeniden keşfedebilirsiniz. İşte bu süreci destekleyecek bazı adımlar:

  1. Kendimizi anlamak ve içsel duygularımızı tanımak için duygusal farkındalığı geliştirmeye çalışalım.
  2. Kendinize yönelik olumlu ifadeler kullanın ve olumsuz özdeğer inançlarınızı olumlu yönde dönüştürmeye çalışın.
  3. Başkalarının ihtiyaçlarına önem vermek önemlidir, ancak kendi ihtiyaçlarınızı da göz ardı etmeyin. Kendinize zaman ayırın ve kendi değerinizi fark edin.

Unutmayın, bireyler arası farklılıklar normaldir ve herkesin kendine özgü değerleri ve öncelikleri vardır. Kendinizi anlamak ve içsel dengeyi korumak, sağlıklı bir ruh hali ve memnuniyet için önemli bir adımdır. Eğer bu duygusal durumunuz sizi çok rahatsız ediyorsa, bir psikologdan yardım almayı düşünebilirsiniz.










Bu yazının tüm hakları 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunmaktadır. Yazının tamamı veya bir bölümü; yazarın yazılı izni olmaksızın kopyalanamaz, çoğaltılamaz, alıntılanamaz, yayımlanamaz, ticari amaçla kullanılamaz. İzinsiz kullanım halinde yasal işlem başlatılacak olup, her türlü hukuki ve cezai sorumluluk izinsiz kullanan kişiye aittir.
©psikologecemsercan

TOPLUMSAL TRAVMADA SOSYAL MEDYA KULLANIMI

Travma görüntülerinin paylaşılmasının arkasındaki temel motivasyonlar hakkında yazmış olduğum yazıyı okumak için tıklayınız.

Travmatik görüntülere sürekli maruz kalmak, kaygı, depresyon ve travmaya dair duygulanımlara yol açabilir ve ruh sağlığı sorunlarının gelişmesine katkıda bulunabilir.

Bireylerin sosyal medyadaki eylemlerinin yaratabileceği etki konusunda dikkatli olmaları ve videoları paylaşmadan önce videolarda tasvir edilen kişilerin duygularını ve mahremiyetlerini göz önünde bulundurmaları çok önemlidir.

Bu yazı Dr. Ayça Can Uz Muayenehanesi web sitesinde yayınlanmak üzere tarafımca kaleme alınmıştır,
bilginize.

Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme (EMDR)

EMDR Terapisinde Temel Unsurlar

EMDR Nedir?
EMDR, 1980’lerin sonlarında Francine Shapiro tarafından geliştirilen bir terapi yaklaşımıdır. Temel amacı, travmatik anıları işleme almak ve bunların nötral hale gelmelerini sağlamaktır. EMDR terapisi, travmanın tetiklediği duygusal ve zihinsel reaksiyonları yönetme yeteneğini artırmayı hedefler. Terapide, bireyin dikkati bir uyarana odaklanırken, terapistin yönlendirmesiyle göz hareketleri veya başka uyarıcılar kullanılır.

EMDR (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme) özellikle travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gibi rahatsızlıkların tedavisinde önemli bir yer tutmaktadır. EMDR, travmatik deneyimlerin nörobiyolojik temellerini göz önünde bulunduran, göz hareketleri gibi uyarıcıların kullanıldığı bir terapi yaklaşımıdır.

EMDR terapisindeki en önemli kavramlardan biri “güvenli alan” ve “güven” kavramlarıdır. Güvenli alan, bireyin terapistiyle birlikte çalışırken kendini güvende hissettiği bir psikolojik mekanizmadır.

Travmanın nasıl geçeceği konusunda ise EMDR, travmatik anıların yeniden işlenerek duygu ve düşüncelerin değişmesine yardımcı olmayı hedefler. Bu süreç, travmatik anıların zihindeki işleme biçimini değiştirerek duygu ve düşüncelerin daha adaptif hale gelmesini amaçlar. EMDR terapisi sırasında, birey travmatik anılarından parçaları hatırlar ve bu sırada terapist göz hareketleri, sesler veya dokunsal uyarılar gibi uyaranları kullanarak bireyin dikkatini dağıtır. Bu, travmatik anıların duygusal yükünü azaltmaya ve daha sağlıklı düşünce kalıplarını oluşturmaya yardımcı olabilir.

EMDR’ın temel tekniklerinden biri “işleme aşamaları“dır. Bu aşamada birey, travmatik deneyimi ve bu deneyimle ilişkilendirilmiş düşünceleri, duyguları ve bedensel duyumları hatırlar. Ardından, terapistin rehberliğinde, bu duygu ve düşüncelerle çalışarak daha adaptif düşünce kalıpları geliştirir.

EMDR terapisi genellikle sekiz aşamadan oluşur:

  1. Bireyin geçmişi, travma ve mevcut sorunlar hakkında bilgi toplanır.
  2. Bireye EMDR hakkında bilgi verilir, terapi süreci anlatılır ve güvenli bir alan oluşturulur.
  3. Terapiste işlem görmesi gereken travmatik anılar ve bu anılara ilişkin duygusal tepkiler aktarılır.
  4. Birey, travmatik anıları canlandırırken terapistin yönlendirmesiyle göz hareketleri veya sesler gibi uyarıcılar kullanarak duyarsızlaştırma sağlanır.
  5. Duyarsızlaştırma sonrasında birey, travmatik anının daha tarafsız ve az rahatsız edici bir şekilde nasıl hatırlanabileceğini düşünür.
  6. Olumlu düşünceler ve inançlar geliştirilerek gelecekteki benzer durumlar için kişinin daha adaptif tepkiler vermesi amaçlanır.
  7. Bireyin bedenindeki gerginlik ve rahatsızlık duygularına odaklanarak bu duyguların azalması hedeflenir.
  8. Terapi sürecindeki ilerleme gözlemlenir, değerlendirilir ve gerektiğinde gelecekteki oturumlar planlanır.

DSM-5, EMDR’ın travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) tedavisinde “kanıtlanmış tedaviler” kategorisine girmesini onaylar. Araştırmalar, EMDR’ın diğer terapi yöntemleriyle benzer veya daha etkili sonuçlar sunduğunu göstermektedir. Terapinin etkinliği, travmatik anıların duygu yükünün azalması, travmatik deneyimlerin daha tarafsız bir şekilde hatırlanabilmesi ve işlevsel yaşam kalitesinde artış gibi faktörlerle ölçülmüştür.

EMDR, farmakolojik tedaviye alternatif olarak veya onunla birlikte kullanılabilen bir seçenektir.

Daha detaylı bilgi ve randevumu alımı için iletişime geçebilirsiniz.













Bu yazının tüm hakları 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunmaktadır. Yazının tamamı veya bir bölümü; yazarın yazılı izni olmaksızın kopyalanamaz, çoğaltılamaz, alıntılanamaz, yayımlanamaz, ticari amaçla kullanılamaz. İzinsiz kullanım halinde yasal işlem başlatılacak olup, her türlü hukuki ve cezai sorumluluk izinsiz kullanan kişiye aittir.
©psikologecemsercan

TSSB ve ASB

Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) ve Akut Stres Bozukluğu (ASB)

Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB)

TSSB, travmatik bir olaya maruz kalan bireylerde görülen bir psikolojik reaksiyon durumudur. Kişi ya da başkaları için gerçek bir tehlike, ölüm, ciddi yaralanma veya cinsel şiddet gibi olağandışı bir olayın yaşandığına dair şiddetli bir şekilde maruz kalınmış veya tanıklık edilmiş olması gereklidir.

DSM-5’e göre, TSSB tanısı için aşağıdaki kriterler bulunmalıdır:

  1. Kişi, olayı rüyalarında, düşüncelerinde veya anılarında tekrar yaşar.
  2. Birey, olayı hatırlatan yerlerden, insanlardan veya etkinliklerden kaçınır. Duygusal tepkilerde azalma veya duyarsızlaşma görülebilir.
  3. Kişi, kendisine veya başkalarına karşı olumsuz düşünceler geliştirir. Olumlu duygular azalır.
  4. Ani sinirlenme, uyku sorunları, konsantrasyon güçlüğü gibi artan fizyolojik tepkiler gözlenir.

Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ve EMDR (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme) gibi yöntemler, travmatik anının yeniden işlenmesini ve duyarsızlaşmayı amaçlar.

Akut Stres Bozukluğu (ASB)

ASB, TSSB’ye benzeyen ancak daha kısa süreli bir reaksiyon durumudur. DSM-5’e göre, ASB tanısı için aşağıdaki kriterler aranır:

  1. Kişi, olayı rüyalarında veya anılarında tekrar yaşar.
  2. Birey, olayı hatırlatan uyaranlardan kaçınır.
  3. Ani sinirlenme, konsantrasyon güçlüğü, aşırı tetikte olma gibi fizyolojik tepkiler gösterir.

Güven ve Güvenli Alan Kaybı

Travmatik olaylar, bireylerin güven duygularını sarsabilir. Güven, bir bireyin kendini ve diğerlerini tehlikelerden korunmuş hissetme yeteneğidir. Travma, bu güveni zedeler ve bireyde güvensizlik duygusu oluşturabilir. Güvenli alan kaybı, bireyin çevresindeki dünyayı tehlikeli bir yer olarak algılaması sonucu oluşur. Bu duygu, TSSB ve ASB’nin belirgin özelliklerinden biridir.

Travmanın Geçişi ve Tedavi Süreci

Travmanın geçişi bireyden bireye farklılık gösterebilir ancak genel olarak aşağıdaki aşamaları içerebilir:

  1. Olayın yaşanması: Travmatik olayın gerçekleştiği an.
  2. Şok ve inkar: Birey olayın gerçekliğini kabul etmekte güçlük çeker.
  3. Tepki ve reaksiyonlar: Anksiyete, korku, öfke gibi duygusal reaksiyonlar görülür.
  4. Değerlendirme: Birey olayın etkilerini düşünmeye başlar.
  5. Kabul ve yeniden yapılanma: Olayın kabul edilmesi ve bireyin hayatını yeniden inşa etmeye başlaması.

Tedavi süreci, bireyin ihtiyaçlarına göre şekillenir. Terapötik yöntemler ile duygusal düzenleme, bilişsel yeniden yapılanma ve travmatik anının işlenmesine odaklanabiliriz.










Bu yazının tüm hakları 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunmaktadır. Yazının tamamı veya bir bölümü; yazarın yazılı izni olmaksızın kopyalanamaz, çoğaltılamaz, alıntılanamaz, yayımlanamaz, ticari amaçla kullanılamaz. İzinsiz kullanım halinde yasal işlem başlatılacak olup, her türlü hukuki ve cezai sorumluluk izinsiz kullanan kişiye aittir.
©psikologecemsercan

‘ÇİKOLATA YEMELİSİN’

Çikolata gerçekten de sandığımız kadar sağlıksız bir besin mi?

Harvard’lı bilim insanları, ‘Çikolatanın kalp sağlığı üzerindeki etkilerini’ konu alan ve 13 yıl süren bir araştırmayı tamamladılar. Araştırma sonucunda, “Kadınlar haftada 1 defa 30 gram çikolata yemeli” uyarısında bulundular. 

Bilim insanları, yapılan araştırmada, kadınlar ve erkekler için optimal çikolata tüketiminde farklılık olması gerektiği belirlendi. 

  • Kadınlar haftada 1 kez 30 gram çikolata tüketmeliymiş, bu sayede bireyde düzensiz kalp atışı görülme riskinin yüzde 21 oranında azaldığı saptanmış. 
  • Erkeklerde ise durum daha rahat, haftada 2 ilâ 6 kez aynı miktarda çikolata yemelerinin, bireyde düzensiz kalp atışı görülme riskini yüzde 23 oranında azalttığı saptanmış. 

Uzmanlar yaptıkları araştırmalar sonucu, özellikle bitter çikolata tüketilmesinin koruyucu etkisinin daha yüksek olduğunu vurguluyorlar. 

Acil çikolata yemeliyim…

Çikolata krizine girdiğinizde, vücudunuzun istediği şey aslında çikolata değil de kakao olabilir. 

Kakao, çikolatanın içinde bulundurduğu yağlar ve şekerlerden dolayı sağlıksız olmasının aksine, birçok faydası bulunan sağlıklı bir besindir. 

Sütlü çikolata, beyaz çikolata ve krem çikolata tüketmekten uzak durmalı, mümkün olduğunca saf olan ve en az %70 oranında kakao içeren çikolataları ya da toz kakaoyu tercih etmelisiniz. 

Kakao mutluluk taşıyor…

Kakao, mutluluğa neden olan serotonin hormonu üretimini arttıran bir aminoasit olan triptofanı içerir. Kakao içerdiği triptofanı sayesinde, anksiyete, sinirlilik ve depresyon gibi sorunların üstesinden gelmenizde, size iyi gelecektir. Bu gibi durumlarda çikolata yemeniz, size faydalı olmuş olacaktır. 

Stresle başa çıkabilmenizi sağlar…

Kakao, yeşil çaydan bile daha fazla antioksidan içerir. Bu antioksidanlar stres seviyenizi azaltır, yaşlanmanızı geciktirir, kalp-damar hastalıklarına ve kansere yakalanmanızı önler.

Kakao kemiklerinizi ve dişlerinizi kuvvetlendirir…

Şeker içermeyen kakao, içerdiği kalsiyum ile kemiklerinizi ve dişlerinizi kuvvetlendirir. Beyaz şeker vücutta kalsiyum sindirimini zorlaştıracağı için şekersiz olanı tercih etmelisiniz. 

Kendinizi daha aktif ve enerjik hissedersiniz…

Kendinizi yorgun veya stresli hissettiğinizde yeterli miktarda kakao tüketmeniz, size ihtiyacınız olan enerjiyi sağlayacaktır.

Kakao rahatlamanıza yardımcı olur…

Kakao, magnezyum minerali açısından en zengin besinlerin başında gelir. Her gün bir miktar kakao tüketmeniz, sinir sisteminizi ve kaslarınızı besleyen bu minerali almanızı sağlar.  

Bağışıklık sisteminizi güçlendirir…

Kakao, C vitamini de içerir. Bu vitamin, bağışıklık sisteminizi güçlendirip sizi pek çok hastalığa karşı koruyacak ve ayrıca cildinizi de besleyecektir.  Üşüdüğünüzde veya soğuk algınlığınız olduğunda bir bardak sıcak çikolata içmeniz size iyi gelecektir. 




Telif Hakkı Uyarısı:
Bu yazının tüm hakları 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunmaktadır. Yazının tamamı veya bir bölümü; yazarın yazılı izni olmaksızın kopyalanamaz, çoğaltılamaz, alıntılanamaz, yayımlanamaz, ticari amaçla kullanılamaz. İzinsiz kullanım halinde yasal işlem başlatılacak olup, her türlü hukuki ve cezai sorumluluk izinsiz kullanan kişiye aittir.
©psikologecemsercan