AĞLAMAK GELİYOR İÇİMDEN

Duygusal İhtiyaç ve Psikolojik İçsel Çözümleme

Birçok kişi zaman zaman, “İçimden ağlamak geliyor” cümlesini kurar. Bu ifade, genellikle yoğun duygusal bir durumun, bazen depresyonun, bazen kaygının, bazen de travmatik bir olayın belirtisi olarak ortaya çıkar.

Bu tür bir duygu, insanın içsel dünyasında biriken, dışa vurulamayan, bastırılan duyguların dışa çıkma çabası olabilir. Peki, bu duygu ne anlama gelir? Ağlamak, neden ihtiyaç duyduğumuz bir eylem olabilir?

Ağlamak ve Duygusal Yük

Ağlamak, insanların duygusal yüklerini ifade etmek için başvurdukları bir savunma mekanizması olabilir. Psikolojik bağlamda, ağlama çoğunlukla bir boşalma, bir rahatlama süreci olarak anlaşılabilir. Ağlama, duygusal bir baskıyı, gerilimi ve sıkıntıyı dışa vurmanın bir yolu olarak kullanılabilir. Bazen yoğun stres, üzüntü, öfke veya hayal kırıklığı gibi duygular birikerek insanı ağlamaya yönlendirebilir.

İçinden ağlamak gelen bir danışanla çalışırken, bu tür duyguların neden biriktiğini ve bu duyguların ne kadar uzun süredir biriktiklerini anlamak benim için oldukça önemlidir. İnsanlar genellikle duygusal ihtiyaçlarını bastırdıklarında, bu duygular bilinçaltında birikir ve sonunda dışa vurum gereksinimi doğurur. Ağlamak, bu birikmiş duygusal yükün boşalması için bir tür çıkış noktasıdır.

Duygulanım Bozuklukları ve Ağlama

Ağlama, genellikle anlık bir rahatlama sağlasa da, bazen daha derin psikolojik durumların belirtisi de olabilir. Bu tür bir kendini ifade genellikle anksiyete, depresyon, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), kayıp ve yas süreçleri veya uzun süreli duygusal baskıların sonucu olarak ortaya çıkabilir.

Depresyonun temel belirtilerinden biri, kişinin kendisini boşlukta hissetmesi ve ağlama isteğiyle sıkça karşılaşmasıdır. Bu, kişinin içsel dünyasında hissettiği umutsuzluk, yalnızlık ve değersizlik duygularının bir yansımasıdır. Depresyon, genellikle kişi için çözülmesi zor gibi görünen duygusal yüklerle gelir ve bu yük biriken duygusal baskıyla, kişi zaman zaman ağlama isteği duyabilir.

Anksiyete bozuklukları da benzer şekilde biriktiğinde duygusal yükü artırır. Kişi, sürekli bir kaygı hali içinde olursa, bu kaygının yaratacağı duygusal baskı da ağlama dürtüsünü artırabilir. Kişi, bir yandan kontrol edemediği bu kaygıyla başa çıkmaya çalışırken, diğer yandan duygusal ifade biçimi olarak ağlamayı deneyebilir.

Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) bir travma sonrası duygusal bozukluklar, kişiyi sürekli olarak geçmişte yaşadığı travmalarla yüzleştiren bir etki yaratabilir. Kişi, eski travmatik anıların tetiklenmesiyle, ağlama dürtüsüne kapılabilir.

Birini kaybetmek, ayrılık veya başka bir önemli kayıp, duygusal anlamda çok yoğun bir durumdur. Kaybın ardından ağlama, kişinin acısını dışa vurmasının ve yas sürecinin bir parçası olabilir.

Psikoterapi Sürecinde Ağlama

Bir danışanın “İçimden ağlamak geliyor” demesi, genellikle seanslarda derinlemesine bir keşfin başlangıcını işaret eder. Bu durum, kişinin duygusal yüklerinin birikmiş olduğunu gösterir ve bunun üzerinde çalışmak, ağlama dürtüsünün nedenini anlamak önemli bir adımdır. Normaldir.

İlk adımım, danışanın hissettiklerini anlamasına yardımcı olmaktır. Çoğu insan, ağlama dürtüsünü belirli bir duyguya bağlamaz, genellikle sadece “bunalım” veya “sıkıntı” gibi genel terimlerle ifade eder. Ancak duyguların daha net bir şekilde tanımlanması, kişinin bu duyguları anlamasına yardımcı olabilir. Burada önemli olan, danışanın içsel dünyasında neyin biriktiğini, hangi duyguların baskın olduğunu fark etmesini sağlamaktır.

“Hangi durumlarda ağlamak geliyor içinden? Kendini nasıl hissediyorsun? Bu duyguyu tanımlayabilir misin?”

Danışanla birlikte ağlamaya neden olan duyguların arkasındaki olayları, düşünceleri veya inançları araştırırız. Kişinin geçmişteki deneyimlerinden gelen travmalar, kayıplar veya uzun süredir bastırılan duygular bu ağlama isteğini tetikleyebilir. Bu süreç, kişinin kendine dair farkındalık kazanmasına olanak tanır. Burada Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ya da Psikodinamik Terapi gibi yöntemler devreye girebilir.

“Bu duygunun bir benzerini daha önce hissettin mi? Ne zaman? Neler yaşadığında?”

Ağlama isteği, bir duygusal regülasyon (duygusal denetim) sorununun belirtisi olabilir. Seanslarda, duygusal denetim sağlamak için çeşitli teknikler kullanılabilir. Özellikle, farkındalık ve mindfulness teknikleri, danışanın duygusal yoğunluğuyla sağlıklı bir şekilde başa çıkmasını sağlar. Kişinin duygularını daha sağlıklı bir şekilde ifade etmesi, ağlama dürtüsünü yönetmesine yardımcı olabilir.

“Duygularınızı fark ettiğinizde, bu duyguları bedensel hissiyatlar üzerinden gözlemleyebilir misiniz? Nerelerde yoğunlaşıyorlar?”

Ağlama dürtüsünü sadece bastırmak değil, kabul etmek ve ifade etmek de önemli bir adımdır. Duyguların dışa vurulması, kişinin kendisini rahatlatması açısından sağlıklıdır. Ancak bunun ne zaman, nerede ve nasıl yapılacağı önemlidir. Danışana, duygularını sağlıklı yollarla ifade edebilmesi için uygun mekanizmalar önerilebilir.

Ağlama duygusunun üstesinden gelmek için bazı stratejiler kullanılabilir:

  • Düzenli egzersiz yapmak, yeterli uyku almak ve dengeli beslenmek, duygusal sağlığı destekler.
  • Yazı yazmak, sanatla uğraşmak veya bir güvenilir kişiyle konuşmak, duygusal yüklerin hafiflemesine yardımcı olabilir.
  • Kişinin olumsuz düşüncelerini sorgulaması ve daha dengeli bir bakış açısı geliştirmesi, ağlama dürtüsünü dengelemeye yardımcı olabilir.
Ağlamak, her zaman kötü bir şey değildir; bazen duygusal boşalmanın ve rahatlamanın bir yolu olabilir. Önemli olan, ağlamanın altında yatan duygusal ihtiyaçları tanımak ve bu ihtiyaçlara sağlıklı bir şekilde yanıt verebilmektir.








Telif Hakkı Uyarısı:
Bu yazının tüm hakları 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunmaktadır. Yazının tamamı veya bir bölümü; yazarın yazılı izni olmaksızın kopyalanamaz, çoğaltılamaz, alıntılanamaz, yayımlanamaz, ticari amaçla kullanılamaz. İzinsiz kullanım halinde yasal işlem başlatılacak olup, her türlü hukuki ve cezai sorumluluk izinsiz kullanan kişiye aittir.
©psikologecemsercan

EVCİL HAYVANIM BEN OLMADAN YAPAMAZ


Tatillerde uzun süreli veya gün içinde evcil hayvanlarımızı bırakmak zorlayıcı bir deneyim olabilmekte. Bu yazıda, bu zorlukları anlamak ve psikoloji temelli bilimsel verilerle desteklenen önerilere odaklanacağız.

Bir hayvanın bakımını üstlenmek ve onunla vakit geçirmenin psikoloji üzerindeki bazı olumlu etkilerini konuşarak başlayalım mı?

  • “Stresin etkilerini azaltan bir evcil hayvana sahip olmak, insanlarda daha düşük kortizol seviyeleri, daha düşük tansiyon ve daha düşük kalp hızıyla ilişkilendirilmiştir. Evcil hayvanlarla etkileşim, stresle başa çıkma mekanizmalarını geliştirir ve ruh halini düzeltir.” (Beetz, Uvnäs-Moberg, Julius, & Kotrschal, 2012)
  • “Hayvanların varlığı, sosyal destek sağlar ve birçok insan için duygusal bağ oluşturur. Evcil hayvan sahipleri, hayvanlarının onlara sevgi ve destek sunduğunu hisseder ve bu da psikolojik iyilik hallerine katkıda bulunur.” (Herzog, 2011)
  • “Evcil hayvanlar, sosyal etkileşimi artırır ve insanlar arasında iletişimi kolaylaştırır. Örneğin, köpek sahipleri yürüyüşe çıktıklarında diğer köpek sahipleriyle etkileşim kurabilir ve bu, sosyal bağları güçlendirir.” (Wood, Giles-Corti, & Bulsara, 2005)
  • “Hayvanlarla etkileşim, serotonin ve oksitosin seviyelerini artırır ve psikolojik iyilik hallerini destekler. Evcil hayvan sahipleri, hayvanlarıyla zaman geçirdiklerinde daha mutlu hisseder ve depresyon ve anksiyete semptomlarının azaldığını bildirir.” (McNicholas & Collis, 2000)

Bu veriler, evcil hayvan sahipliğinin psikoloji üzerinde olumlu etkileri olduğunu göstermektedir. Evcil hayvan sahipliği terapötik bir yöntem olarak da kullanılmakta ve psikoterapi süreçlerine destek sağlayabilmektedir.

Ayrılma Kaygısı ve Duygusal Bağlantı
Evcil hayvanlarımızla aramızda güçlü bir duygusal bağ vardır ve ayrılma kaygısı gibi duygusal zorluklar yaşayabiliriz.

Psikolojik olarak, ayrılık kaygısı genellikle “ayrılık anksiyete bozukluğu” olarak adlandırılan bir durumla ilişkilendirilir. Bu bozukluk, DSM-5 (Amerikan Psikiyatri Derneği’nin Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı) tarafından tanınan bir bozukluktur. Bu bozukluğa sahip olan kişiler, evcil hayvanlarından ayrı kaldıklarında aşırı endişe ve stres yaşayabilirler.

Ayrılık kaygısı birçok farklı etkene dayanabilir. Çocukluk dönemindeki aile dinamikleri ve yetişme tarzıyla ilişkilendirilebilir. Araştırmalar, çocukluk döneminde güvensiz bağlanma tarzına sahip olan bireylerin, yetişkinlikte ayrılık kaygısı yaşama olasılığının daha yüksek olduğunu göstermiştir.

Örneğin, aşırı koruyucu ve aşırı bağımlı bir ebeveynlik tarzı, çocuğun bağımsızlık duygusunu engelleyebilir ve onun ayrılık kaygısını artırabilir. Bu tarzda yetişen bireyler, ileriki yaşamlarında da başkalarına olan güvenlerini kolayca sürdüremeyebilir ve ayrılık kaygısı yaşama eğiliminde olabilirler.

Evcil hayvanlar, birçok insan için sadakat, sevgi ve destek kaynağıdır. Onlarla olan bağlarımız, güvenli bir bağlanma duygusu oluşturabilir ve onları ailemizin bir parçası hissetmemize yol açabilir. Bu nedenle, evcil hayvanlardan ayrılmak, bazı insanlar için güçlü bir duygusal stres kaynağı haline gelebilir.

Evcil hayvanlarımızın bize olan ihtiyacı düşüncesi de ayrılık kaygısını etkileyebilir. Birçok insan, evcil hayvanlarının kendilerine bağımlı olduğunu düşünür ve onları terk etmek veya yalnız bırakmak konusunda suçluluk duygusu yaşayabilir. Bu düşünce, ayrılık kaygısının artmasına katkıda bulunabilir.

Evcil hayvan sahipleri, evcil hayvanlarıyla bir bağ oluşturur, bu bağ ve güvenlik duygusu, ayrılık anında zedelenebilir ve ayrılık kaygısına neden olabilir. Bu kaygı, evcil hayvanımızın bakımını başkasına emanet ettiğimizde daha da artabilir. Ancak, aşağıdaki stratejileri kullanarak bu kaygıyı hafifletebiliriz:

  1. Evcil hayvanınızla olan ayrılıkları kademeli olarak artırarak onu alıştırmaya çalışın. Kısa süreli ayrılıklarla başlayın ve süreyi zamanla artırın.
  2. Evcil hayvanınızın güvende olduğunu bildiğinden emin olun. Onlara rahat bir alan sağlayın ve güvende olduklarını hissettirecek oyuncaklar veya eşyalarla çevreleyin.
  3. Evcil hayvanınızın ayrılık anında ne zaman gerçekleşeceğini öngörmelerine yardımcı olacak işaretler oluşturun. Örneğin, her ayrılma öncesi belirli bir işareti kullanabilirsiniz.
  4. Evcil hayvanlarımızı bırakacağımız bakıcıyı dikkatlice seçmek önemlidir. Güvendiğimiz, hayvanlarla iyi iletişim kurabilen birini tercih etmek, kaygımızı azaltabilir.
  5. Evcil hayvanımızı bırakacağımız yer veya bakıcı ile önceden tanışmak, hem bizim hem de hayvanımızın rahatlamasına yardımcı olabilir. Bu tanışma sürecinde, bakıcıyla iletişim kurmamıza ve beklentilerimizi paylaşmamıza olanak sağlar.
  6. Evcil hayvanımızı bırakacağımız yerde bir geçiş dönemi oluşturmak, adaptasyon sürecini kolaylaştırabilir. Önceden belirlenmiş zaman dilimlerinde hayvanımızı bırakacağımız yerde bırakarak, onun yeni ortama alışmasını sağlayabiliriz.
  7. Evcil hayvanınızı işe/kahveye gitmeden önce iyi bir egzersiz seansıyla yorarak enerjisini boşaltmasını sağlayın. Bu, onları daha sakin ve rahatlatıcı bir ayrılık sürecine hazırlayabilir.
  8. Evcil hayvanınıza net bir rutin ve sınırlar sağlamak, onlara güvende olduklarını hissettirebilir. Bu, ayrılık anında daha az kaygı yaşamalarına yardımcı olabilir.

Kendi Duygusal İhtiyaçlarımızı Yönetmek
Evcil hayvanlarımızı bırakırken, kendi duygusal ihtiyaçlarımızı da göz önünde bulundurmak önemlidir. Ayrılma kaygınızı yönetmek için aşağıdaki önerileri dikkate alabilirsiniz:

  1. Ayrılma kaygısını anlamak, başa çıkma sürecinde önemlidir. Ayrılma kaygısının belirtilerini ve nedenlerini öğrenmek, duygularınızı anlamanıza ve yönetmenize yardımcı olabilir.
  2. Ayrılma kaygısı genellikle güvensiz bağlanma ile ilişkilidir. Kendinizi güvende hissetmenizi sağlayacak sağlıklı ve destekleyici ilişkiler kurmaya çalışın.
  3. Kendinize zaman ayırmak, kendi ihtiyaçlarınızı ve duygusal refahınızı önemsemek anlamına gelir. Kendi ilgi alanlarınıza yönelin, hobiler edinin ve kendinize iyi bakın. Bu, bağımsızlık duygusunu güçlendirebilir ve ayrılma kaygısını hafifletebilir.
  4. Kendinizi güçlü hissetmek, ayrılma kaygısını yönetmek için önemlidir. Kendi iç kaynaklarınızı güçlendirmek için meditasyon, derin nefes alma, gevşeme teknikleri veya yoga gibi stres azaltıcı aktiviteleri deneyebilirsiniz.
  5. Ayrılma kaygısıyla başa çıkmak için yavaş ve kademeli olarak ayrılma deneyimlerine maruz kalmak etkili olabilir. Örneğin, kısa süreli ayrılıklarla başlayarak zamanla süreyi artırabilirsiniz. Bu, kaygı seviyelerinizi azaltmaya yardımcı olabilir.
  6. Evcil hayvanımızı bıraktıktan sonra, bakıcımızla iletişimi sürdürmek önemlidir. Güncellemeler almak, fotoğraflarını görmek ve onun iyi olduğunu bilmek duygusal olarak bizi rahatlatabilir.

Ayrılık kaygısı ciddi bir sorun haline gelirse, bir klinik psikolog veya terapistten destek almak önemlidir. Profesyonel yardım, bireysel ihtiyaçlarınıza göre daha uygun ve etkili stratejiler sunabilir.

Unutmayın, her bireyin deneyimleri ve ihtiyaçları farklı olabilir. Size en uygun olan yöntemleri deneyerek kendi kişisel yolunuzu bulmanız önemlidir.

🐾❤️

Kaynaklar:

Beetz, A., Uvnäs-Moberg, K., Julius, H., & Kotrschal, K. (2012). Psychosocial and psychophysiological effects of human-animal interactions: The possible role of oxytocin. Frontiers in Psychology, 3, 234.

Herzog, H. (2011). The impact of pets on human health and psychological well-being: Fact, fiction, or hypothesis? Current Directions in Psychological Science, 20(4), 236-239.

McNicholas, J., & Collis, G. M. (2000). Dogs as catalysts for social interactions: Robustness of the effect. British Journal of Psychology, 91(1), 61-70.

Wood, L., Giles-Corti, B., & Bulsara, M. (2005). The pet connection: Pets as a conduit for social capital? Social Science & Medicine, 61(6), 1159-1173.









Bu yazının tüm hakları 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunmaktadır. Yazının tamamı veya bir bölümü; yazarın yazılı izni olmaksızın kopyalanamaz, çoğaltılamaz, alıntılanamaz, yayımlanamaz, ticari amaçla kullanılamaz. İzinsiz kullanım halinde yasal işlem başlatılacak olup, her türlü hukuki ve cezai sorumluluk izinsiz kullanan kişiye aittir.
©psikologecemsercan