KEŞKE EVLENMEDEN ÖNCE BİLSEYDİM

Evlenmeden önce, birçok birey gelecekteki eşleriyle ilgili daha fazla bilgi sahibi olmayı arzu eder. Ancak, bazen evlilikle ilgili bazı deneyimler ancak deneyimlendikten sonra anlaşılır. Evlilikteki mutluluğun, çiftin birbirini anlama, destekleme ve çatışmaları çözme becerilerine bağlı olduğu bulunmuştur.

Evlilik öncesi danışmanlık, çiftlere evlilikle ilgili olası sorunları ve çözümleri hakkında bilgi sağlama amacı taşır. Araştırmalar, evlilikteki en yaygın sorunların iletişim eksikliği, mali sorunlar, çocuk yetiştirme konuları ve cinsel uyumsuzluk olduğunu göstermektedir. Bu sorunların, çiftlerin birbirleriyle duygusal ve zihinsel olarak bağlantı kurmalarını zorlaştırabileceği belirlenmiştir. DSM’deki bazı bozukluklar, özellikle duygusal ve ilişkisel sorunlarla ilgili olanlar, evlilikte ortaya çıkabilir. Örneğin, depresyon veya anksiyete, çift ilişkilerini olumsuz etkileyebilir.

Evlilik sorunlarına karşı terapötik yaklaşımlar, çiftlerin ilişkilerini güçlendirmeyi amaçlar. Bilişsel davranış terapi, duygu odaklı terapi ve çift terapisi gibi psikoterapik yöntemler, çiftlerin sorunlarına odaklanarak iletişim becerilerini geliştirmelerine yardımcı olabilir. Terapi ayrıca çiftlere, sorunlarını birlikte çözmelerine yardımcı olacak araçlar sağlar.

Evlenme Düşüncesinde Olmak veya Olmamak

Evlenme düşüncesi, kişisel, kültürel, sosyal ve ekonomik faktörlere bağlı olarak değişebilir.

İnsanlar genellikle bir bağ kurma ve yakın ilişkiler kurma ihtiyacı hisseder. Evliliği, bağlanma ihtiyacını karşılayabilecek önemli bir sosyal kurum olarak görebilirler.

Toplumun evliliğe yüklediği değerler, bireyin evlenme düşüncesini etkileyebilir. Aile, arkadaşlar ve kültürel faktörler, evliliği destekleyen veya teşvik eden etmenler olabilir.

Evlilik, birçok kişi için duygusal ve ekonomik güvenlik sağlama potansiyeli taşır. Ortak bir yaşam, destek ve güvenlik duygusu oluşturabilir.

Bazı bireyler, aile kurma ve çocuk sahibi olma arzusuyla evlenme düşüncesine yönelebilir. Bir aile birimi oluşturmak isteyen bireyler arasında yaygın bir motivasyondur.

Evlenen Bireylerin Birbirlerine ve Kendilerine Sorabileceği Sorular

Evlilik öncesi çiftler, birbirlerini daha iyi anlamak ve potansiyel sorunları önceden ele almak için şu soruları düşünebilir:

Gelecekteki Hedefler
Kariyer, çocuk sahibi olma, yerleşim yeri gibi gelecek planları hakkında ortak hedeflere sahip olup olmadıklarını anlamak önemlidir.

Değerler ve İnançlar
Din, ahlaki değerler, kültürel inançlar gibi temel değerleri paylaşıp paylaşmadıklarını keşfetmek önemlidir.

İletişim Tarzları
Çiftler arasındaki iletişim tarzları, çatışma çözme becerileri ve anlayış seviyeleri üzerinde düşünmek, ilişkiyi güçlendirebilir.

Finansal Durum
Maddi konularda beklentileri, harcama alışkanlıkları ve finansal hedefleri açıklığa kavuşturmak önemlidir.

Aile ve Arkadaş İlişkileri
Aile bağları, arkadaş çevreleri ve sosyal ilişkiler konusunda beklentileri ve sınırları konuşmak önemlidir.

Evlilik Korkusu

Evlilik korkusu, evlenmeye yönelik olumsuz duygusal tepkilerle karakterizedir; geçmiş deneyimler, aile öyküsü, önceki ilişkilerden kaynaklanan olumsuz tecrübeler veya kişisel güven eksikliği ile ilişkilendirilebilir.

Evlilik, sağlıklı bir şekilde yönetildiğinde aşkı öldürmez, aksine olgunlaştırır ve derinleştirir. Ancak, çiftler arasındaki iletişim eksikliği, güvensizlik, çatışma yönetimi sorunları gibi faktörler evliliği zorlayabilir. İlişkinin sağlıklı olması için açık iletişim, saygı, anlayış ve uzlaşma önemlidir.

İletişim Önemlidir
Açık iletişim kurun. Duygularınızı paylaşın, endişelerinizi ifade edin ve ortak çözümler bulun.

Esneklik
Planlarınızı esnek tutun ve değişen şartlara uyum sağlamaya çalışın.

Empati
Partnerinizin duygusal ihtiyaçlarına anlayış gösterin ve birbirinizin perspektifini anlamaya çalışın.

Çatışma Çözme Becerileri Geliştirin
Anlaşmazlıkları sakin bir şekilde çözme becerileri, sağlıklı bir ilişkinin temelidir.

Bireysel Gelişim Değerli
Her bir partner, bireysel olarak gelişmeye ve kendi kişisel hedeflerine odaklanmaya devam etmelidir.

Evlilik, karşılıklı anlayış, özveri ve çaba gerektiren bir süreçtir. İyi bir evlilik için çiftlerin birbirlerini anlamaya, desteklemeye ve birlikte büyümeye odaklanmaları önemlidir.












Telif Hakkı Uyarısı:
Bu yazının tüm hakları 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunmaktadır. Yazının tamamı veya bir bölümü; yazarın yazılı izni olmaksızın kopyalanamaz, çoğaltılamaz, alıntılanamaz, yayımlanamaz, ticari amaçla kullanılamaz. İzinsiz kullanım halinde yasal işlem başlatılacak olup, her türlü hukuki ve cezai sorumluluk izinsiz kullanan kişiye aittir.
©psikologecemsercan

AŞKIN ÜZERİMİZDEKİ ETKİLERİ

Havaların ısınmasıyla birlikte insanların daha sosyal hale geldiğini ve aşık olma eğilimlerinin arttığını sizler de fark ediyor musunuz?

Aşk, insanların en temel duygusal deneyimlerinden biri olarak kabul edilir ve yüzyıllardır üzerine birçok araştırma yapılmıştır. Gelibolu Yarımadası’nda çıkan arkeolojik buluntular, aşkın insanlık tarihi boyunca var olduğunu göstermektedir. Peki, aşk nedir?

Yakınlık teorisi, aşkın temelinde insanlar arasındaki duygusal, fiziksel ve sosyal yakınlığın yattığını ileri sürer. İnsanlar, birbirlerine yakın oldukça, duygusal bağlarını güçlendirir ve aşkı deneyimleme olasılıkları artar. Bu teori, aşkın zamanla gelişebileceğini ve uzun süreli ilişkilerde temel bir rol oynadığını göstermektedir.

Bağlanma teorisi ise aşkın temelinde güven ve bağlanma duygusunun yer aldığını öne sürer. İnsanlar, bebeklik döneminde ebeveynleriyle kurdukları güvenli bağlanma ilişkilerini romantik ilişkilerinde de ararlar. Güvenli bir bağlanma stiline çocukluk döneminde sahip olan bireyler, daha sağlıklı ilişkiler kurma eğilimindedir.

Aşkın psikolojik boyutunun yanı sıra, beyin ve hormonlar da aşkı etkileyen faktörler arasındadır. Beyindeki nörotransmitterler, özellikle dopamin, norepinefrin ve serotonin, aşk duygusunu güçlendiren kimyasallardır. Dopamin, ödül ve zevk hissiyle ilişkilendirilirken; norepinefrin, heyecan ve enerjiyi artırır. Serotonin ise duygusal bağlanma ve istikrarla ilişkilendirilir. Bu kimyasallar, aşık olduğumuzda ortaya çıkan heyecan, mutluluk ve bağlanma hissiyle ilişkilendirilir.

Aşk, insanların hayatında büyük bir rol oynar. Ruh halimizi, davranışlarımızı ve sosyal ilişkilerimizi etkiler. Romantik bir ilişkide olmanın psikolojik iyi oluşa katkı sağladığı birçok araştırma tarafından desteklenmiştir. Örneğin, romantik ilişkisi olan bireyler genellikle daha düşük stres seviyelerine ve daha yüksek bir yaşam tatmini düzeyine sahiptirler.

Ergenlik dönemi, duygusal ve sosyal değişimlerin en yoğun yaşandığı dönemdir. Ergenlik kimliklerimizi keşfettiğimiz ve bağımsızlık arayışında olduğumuz zamanlardır. Bu dönemde bireyler romantik ilişkileri deneyimlemek isteme eğilimindedirler. Ergenlik döneminde ‘aşk’ özgüveni artırma, sosyal becerileri geliştirme ve kişisel kimlik oluşumuna katkı sağlama gibi önemli bir rol de oynayabilmektedir. Bu dönemdeki partnerlik ilişkileri genellikle yoğun ve duygusal olabilir, çünkü ergenler duygusal açıdan daha hassas hale gelir.

Yetişkinlik döneminde aşk, romantik ilişkilerin temel bir unsuru olmaya devam eder. Kişinin kendini ifade etme, destek alma, güven duyma ve birlikte büyüme gibi ihtiyaçlarını karşılayabilir. Ayrıca, romantik ilişkilerin yetişkinlerin sağlıkları üzerinde olumlu etkileri olduğu, stres seviyelerini azalttığı ve duygusal refahlarını artırdığı da gözlemlenmiştir.

Aşkın evrimsel boyutunu anlamak için ise evrimsel psikolojiye başvuralım. Aşkın, insanların çiftleşme ve üreme süreçlerindeki evrimsel avantajlardan kaynaklandığını ileri sürerler. Cinsel çekim duygusu, genetik çeşitlilik ve sağlıklı nesillerin üretilmesine katkıda bulunması örneklerdendir.

Aşk, farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Sternberg’ün üç bileşenli aşk modeli, aşkı; tutku, bağlılık ve yakınlık olmak üzere üç bileşene ayırır. Tutku ağırlıklı bir aşk, romantik bir ilişkinin başlangıcında yaygınken, bağlılık ve yakınlık ağırlıklı bir aşk, uzun süreli bir ilişkinin temelini oluşturabilir.

Aşkın tam olarak ne olduğunu ve nasıl işlediğini anlamak için daha fazla çalışmaya ihtiyaç var gibi..

Son yıllarda popülerlik kazanan tanışma uygulamaları (dating apps) da aşkın psikolojik boyutunu etkileyen bir faktördür. Bu uygulamalar, insanların daha geniş bir potansiyel partner havuzuna erişmesini sağlar, ancak aynı zamanda ilişkilerin yüzeysel olmasına ve seçeneklerin fazlalığından dolayı kararsızlık yaşanmasına da neden olabilir. Araştırmalar, tanışma uygulamalarının insanların romantik ilişki kurma sürecini değiştirdiğini göstermektedir, ancak bu uygulamaların uzun vadeli ilişkilere olan etkileri hala tartışmalıdır. Farklı cinsel yönelimler ve açık ilişki modelleri aşkın ve ilişkilerin yapısını anlamak için daha fazla araştırma yapmayı gerektirir.

Unutmayın, aşk kişiden kişiye değişen bir deneyimdir ve her birey aşkı farklı şekillerde deneyimleyebilir. Terapide bireysel deneyimlerimizi dikkate almamız gerektiğini sık sık hatırlatırım. Aşkı keşfetmek, biricik bir yolculuktur.











Bu yazının tüm hakları 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunmaktadır. Yazının tamamı veya bir bölümü; yazarın yazılı izni olmaksızın kopyalanamaz, çoğaltılamaz, alıntılanamaz, yayımlanamaz, ticari amaçla kullanılamaz. İzinsiz kullanım halinde yasal işlem başlatılacak olup, her türlü hukuki ve cezai sorumluluk izinsiz kullanan kişiye aittir.
©psikologecemsercan