ÇOCUK VE ERGENLERDE ÖLÜM KORKUSU

Çocuklarda ve Ergenlerde Ölüm Fobisi (Tanatofobi) ve Ölüm Kaygısı: Nedenleri, Belirtileri ve Başa Çıkma Yöntemleri

Ölüm fobisi (tanatofobi) veya ölüm kaygısı, çocuklar ve ergenlerde sıkça görülen ancak genellikle göz ardı edilen bir durumdur. Bu kaygı, özellikle ergenlik döneminde kimlik arayışı ve varoluşsal sorgulamalarla birlikte daha belirgin hale gelebilir. Ölüm korkusu, çocuk ve ergenlerin günlük yaşamını, akademik performansını ve sosyal ilişkilerini olumsuz etkileyebilir. Bu yazıda, ölüm kaygısının nedenleri, kendini nasıl gösterdiği, ebeveynlere öneriler ve terapi süreçleri hakkında detaylı bilgiler bulacaksınız.


Ölüm Kaygısının Nedenleri

Gelişimsel Faktörler:

  • Çocuklar ve ergenler, özellikle 5-7 yaşları arasında ölüm kavramını anlamaya başlar. Bu dönemde ölümün geri dönülemez olduğunu fark ederler ve bu durum kaygıya neden olabilir.
  • Ergenlik döneminde ise soyut düşünme yeteneği gelişir. Bu, ölüm gibi soyut kavramlar üzerinde daha fazla düşünmelerine ve kaygılanmalarına yol açabilir.

Travmatik Deneyimler:

  • Ailede veya yakın çevrede bir kayıp yaşanması, çocuk ve ergenlerde ölüm kaygısını tetikleyebilir. Özellikle ebeveyn kaybı, bu durumu daha da derinleştirebilir.
  • Medyada ölümle ilgili haberler, filmler veya diziler de çocukların ölüm korkusunu artırabilir.

Varoluşsal Kaygı:

  • Ergenler, kimlik arayışı sürecinde varoluşsal sorgulamalara girer. “Ben kimim?”, “Hayatın anlamı nedir?”, “Ölümden sonra ne olacak?” gibi sorular, ölüm kaygısını tetikleyebilir.

Ailevi ve Kültürel Etkiler:

  • Aile içinde ölümle ilgili konuşmaların yasaklanması veya ölümün tabu olarak görülmesi, çocukların bu konuda kaygı geliştirmesine neden olabilir.
  • Bazı kültürlerde ölümle ilgili korkutucu hikayeler veya inanışlar, çocukların ölüm korkusunu pekiştirebilir.

Psikolojik Faktörler:

  • Düşük benlik saygısı, kaygı bozuklukları veya depresyon gibi psikolojik sorunlar, ölüm kaygısını artırabilir.
  • Obsesif-kompulsif bozukluk (OKB) gibi durumlarda, ölümle ilgili takıntılı düşünceler sıkça görülebilir.

Ölüm Kaygısının Kendini Gösterme Biçimleri

Duygusal Belirtiler:

  • Sürekli ölümle ilgili düşünceler.
  • Ölüm hakkında konuşmaktan kaçınma veya aşırı ilgi gösterme.
  • Ölümle ilgili kabuslar veya uyku bozuklukları.
  • Sevdiklerini kaybetme korkusu.

Davranışsal Belirtiler:

  • Ölümle ilgili konulardan kaçınma (örneğin, cenaze törenlerine katılmak istememe).
  • Sürekli güvence arama davranışları (“Sen ölmeyeceksin, değil mi?”).
  • Ölümle ilgili takıntılı davranışlar (örneğin, sürekli ölümle ilgili kitaplar okuma).

Fiziksel Belirtiler:

  • Kaygıya bağlı mide bulantısı, baş ağrısı veya kalp çarpıntısı.
  • Uyku bozuklukları veya iştah değişiklikleri.

Ebeveynlere Öneriler

Açık ve Dürüst İletişim:

  • Çocuğunuzun ölümle ilgili sorularını geçiştirmeyin. Yaşına uygun bir dil kullanarak dürüstçe cevaplayın.
  • Ölümü bir tabu olarak değil, hayatın doğal bir parçası olarak anlatın.

Güven Verici Olun:

  • Çocuğunuza sevgi ve güven verin. “Seni her zaman koruyacağım” gibi ifadeler, çocuğun kaygısını azaltabilir.
  • Ölümle ilgili korkularını küçümsemeyin veya yargılamayın.

Rutinleri Koruyun:

  • Çocuğun günlük rutinlerini korumak, ona güven ve istikrar hissi verir. Bu, kaygıyı azaltmaya yardımcı olabilir.

Sosyal Destek Sağlayın:

  • Çocuğunuzun arkadaşlarıyla vakit geçirmesini teşvik edin. Sosyal aktiviteler, kaygıyı hafifletebilir.
  • Aile içinde birlikte vakit geçirin ve çocuğunuzun duygularını ifade etmesine olanak tanıyın.

Profesyonel Destek Almaktan Çekinmeyin:

  • Çocuğunuzun ölüm kaygısı günlük hayatını etkiliyorsa, bir çocuk psikoloğu veya psikiyatristinden destek alın.

Terapi Süreçleri ve İşe Yarar Mı?

Ölüm kaygısı, özellikle çocuk ve ergenlerde terapiyle başarılı bir şekilde yönetilebilir. İşte terapide kullanılan yöntemler:

Bilişsel Davranışçı Terapi (CBT): CBT, ölümle ilgili olumsuz düşünceleri değiştirmeye odaklanır. Örneğin, “Ölüm korkutucudur” gibi düşünceler yerine, “Ölüm hayatın bir parçasıdır” gibi daha gerçekçi düşünceler geliştirilir.

Varoluşçu Terapi: Bu terapi yöntemi, ergenlerin varoluşsal kaygılarını anlamalarına ve hayatın anlamını keşfetmelerine yardımcı olur.

Oyun Terapisi (Çocuklar İçin): Özellikle küçük çocuklar için oyun terapisi, ölümle ilgili korkularını ifade etmelerine yardımcı olabilir.

Aile Terapisi: Aile içindeki iletişimi güçlendirmek ve ölümle ilgili konuları açıkça konuşmak, çocuğun kaygısını azaltabilir.


Değerlendirme Araçları

Ölüm kaygısını değerlendirmek için kullanılan bazı psikolojik ölçekler ve yöntemler şunlardır:

Ölüm Kaygısı Ölçeği (Death Anxiety Scale)
Bu ölçek, ölümle ilgili korku ve kaygı düzeyini değerlendirir. Örnek sorular:

  • “Ölüm hakkında düşünmek beni endişelendirir.”
  • “Öldükten sonra ne olacağını bilmemek beni korkutur.”

Collett-Lester Fear of Death Scale
Bu ölçek, ölüm korkusunu farklı boyutlarda (kendi ölümü, başkalarının ölümü vb.) değerlendirir.

Projektif Testler
Rorschach Mürekkep Lekesi Testi veya Tematik Algı Testi (TAT), ergenin bilinçaltındaki korkularını ortaya çıkarabilir.

Klinik Görüşme
Bir uzman tarafından yapılan klinik görüşme, ergenin ölüm kaygısını anlamak için en etkili yöntemlerden biridir.


Ölüm kaygısı, çocuk ve ergenlerde doğal bir duygu olabilir, ancak bu kaygı günlük hayatlarını etkiliyorsa dikkate alınmalıdır. Ebeveynler, çocuklarının duygularını anlamalı ve onlara güven verici bir ortam sunmalıdır. Terapi süreçleri, özellikle bilişsel davranışçı terapi ve varoluşçu terapi, bu kaygıyı yönetmede oldukça etkilidir. Unutmayın, ölüm kaygısıyla başa çıkmak, çocuk ve ergenlerin sağlıklı bir şekilde büyümesine ve hayatın anlamını keşfetmesine yardımcı olabilir.

Kaynakça
Templer, D. I. (1970). The construction and validation of a Death Anxiety Scale.
Collett, L. J., & Lester, D. (1969). The fear of death and the fear of dying.
Adolescent Death Anxiety Scale (ADAS).





Bu yazının tüm hakları 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunmaktadır. Yazının tamamı veya bir bölümü; yazarın yazılı izni olmaksızın kopyalanamaz, çoğaltılamaz, alıntılanamaz, yayımlanamaz, ticari amaçla kullanılamaz. İzinsiz kullanım halinde yasal işlem başlatılacak olup, her türlü hukuki ve cezai sorumluluk izinsiz kullanan kişiye aittir.
©psikologecemsercan

YAS

Yaşamın kaçınılmaz bir gerçeği olan ölüm ve kayıp, bireylerin duygusal dünyasında derin izler bırakır. Yas, duygusal, zihinsel ve fiziksel düzeylerde karmaşık bir süreçtir ve bireyden bireye farklılık gösterebilir. Her birimizin yas süreci biriciktir. Yasın doğası hakkında bilgi sahibi olmak, duygularımızı somutlaştırmada ve beden duyumlarımızı anlamakta bize kolaylık sağlayabilir.

Yasın Aşamaları

Yas süreci aşamaları, belirli bir sırayla yaşanmaz ve bireyden bireye değişebilir.

İnkâr: İlk aşamada kişi, kaybı kabul etmekte zorlanabilir ve inkâr edebilir. Bu, zihinsel bir savunma mekanizmasıdır ve kişinin gerçekle yüzleşmesini engeller.

Öfke: İkinci aşamada kişi, kayıp nedeniyle öfke duyabilir. Bu öfke, sıklıkla hedefe veya yaşanan olaya yönlendirilir.

Pazarlık: Üçüncü aşamada birey, kaybı geri getirebilmek için pazarlık yapabilir. Bu pazarlık genellikle içsel bir çabayı ifade eder.

Depresyon: Dördüncü aşamada kişi, gerçekliği daha fazla kabullenmeye başlayarak depresyona girebilir. Kaybın etkisiyle üzüntü, umutsuzluk ve çaresizlik hissedebilir.

Kabul: Son aşama, kaybı kabul etme aşamasıdır. Bu aşamada kişi, gerçekliği daha net bir şekilde görebilir ve uyum sağlamaya başlar.

Uzamış Yas: İyileşmeyi Geciktiren Süreç

Yas süreci genellikle birkaç ay ila birkaç yıl arasında değişebilir. Ancak, bazı durumlarda yas süreci “uzamış yas” olarak adlandırılan bir duruma dönüşebilir. Uzamış yas, normal yas sürecinin beklenenden daha uzun sürdüğü durumu ifade eder.

Uzamış yasın nedenleri çeşitlilik gösterebilir. Bu durum, kişinin kaybı kabullenememesi, duygusal desteğin yetersiz olması, travmanın etkisi veya kişinin daha önce yaşadığı kayıplarla ilişkilendirilebilir. Uzamış yas, kişinin günlük işlevselliğini etkileyebilir ve profesyonel yardım gerektirebilir.

Bir Arada İyileşme

Bir felaket veya kayıp, sadece bireysel değil aynı zamanda toplumsal bir yas sürecini de tetikleyebilir. Toplumsal yas, bir topluluk veya toplumun geniş bir kesiminin bir olayın etkisi altında duygusal tepkiler gösterdiği bir süreçtir.

Toplumsal yas, dayanışmayı artırabilir. İnsanlar, bir araya gelerek destek sağlama ve duygusal yükleri paylaşma fırsatı bulabilirler. Toplumsal yas, aynı zamanda felaket sonrası toparlanma sürecine de katkıda bulunabilir.

Toplumsal Travmalarda Sosyal Medya kullanımı
hakkında okumak için tıklayınız

Geleceğe Bakış

Yas süreci zorlu ve karmaşık olsa da, zamanla acının dışında büyümek mümkündür. Uzamış yas durumunda, profesyonel yardım ve destek önemlidir. Terapi veya destek grupları gibi kaynaklar, bireyin yolculuğunu desteklemekte yardımcı olabilir.

Unutulmamalıdır ki, her bireyin yas süreci farklıdır ve kendi zamanlamasına ihtiyaç duyar. Duygusal tepkilerin ifade edilmesi ve destek aranması, iyileşme sürecini hızlandırabilir.











Bu yazının tüm hakları 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunmaktadır. Yazının tamamı veya bir bölümü; yazarın yazılı izni olmaksızın kopyalanamaz, çoğaltılamaz, alıntılanamaz, yayımlanamaz, ticari amaçla kullanılamaz. İzinsiz kullanım halinde yasal işlem başlatılacak olup, her türlü hukuki ve cezai sorumluluk izinsiz kullanan kişiye aittir.
©psikologecemsercan