Havaların ısınmasıyla birlikte insanların daha sosyal hale geldiğini ve aşık olma eğilimlerinin arttığını sizler de fark ediyor musunuz?
Aşk, insanların en temel duygusal deneyimlerinden biri olarak kabul edilir ve yüzyıllardır üzerine birçok araştırma yapılmıştır. Gelibolu Yarımadası’nda çıkan arkeolojik buluntular, aşkın insanlık tarihi boyunca var olduğunu göstermektedir. Peki, aşk nedir?

Yakınlık teorisi, aşkın temelinde insanlar arasındaki duygusal, fiziksel ve sosyal yakınlığın yattığını ileri sürer. İnsanlar, birbirlerine yakın oldukça, duygusal bağlarını güçlendirir ve aşkı deneyimleme olasılıkları artar. Bu teori, aşkın zamanla gelişebileceğini ve uzun süreli ilişkilerde temel bir rol oynadığını göstermektedir.
Bağlanma teorisi ise aşkın temelinde güven ve bağlanma duygusunun yer aldığını öne sürer. İnsanlar, bebeklik döneminde ebeveynleriyle kurdukları güvenli bağlanma ilişkilerini romantik ilişkilerinde de ararlar. Güvenli bir bağlanma stiline çocukluk döneminde sahip olan bireyler, daha sağlıklı ilişkiler kurma eğilimindedir.

Aşkın psikolojik boyutunun yanı sıra, beyin ve hormonlar da aşkı etkileyen faktörler arasındadır. Beyindeki nörotransmitterler, özellikle dopamin, norepinefrin ve serotonin, aşk duygusunu güçlendiren kimyasallardır. Dopamin, ödül ve zevk hissiyle ilişkilendirilirken; norepinefrin, heyecan ve enerjiyi artırır. Serotonin ise duygusal bağlanma ve istikrarla ilişkilendirilir. Bu kimyasallar, aşık olduğumuzda ortaya çıkan heyecan, mutluluk ve bağlanma hissiyle ilişkilendirilir.
Aşk, insanların hayatında büyük bir rol oynar. Ruh halimizi, davranışlarımızı ve sosyal ilişkilerimizi etkiler. Romantik bir ilişkide olmanın psikolojik iyi oluşa katkı sağladığı birçok araştırma tarafından desteklenmiştir. Örneğin, romantik ilişkisi olan bireyler genellikle daha düşük stres seviyelerine ve daha yüksek bir yaşam tatmini düzeyine sahiptirler.

Ergenlik dönemi, duygusal ve sosyal değişimlerin en yoğun yaşandığı dönemdir. Ergenlik kimliklerimizi keşfettiğimiz ve bağımsızlık arayışında olduğumuz zamanlardır. Bu dönemde bireyler romantik ilişkileri deneyimlemek isteme eğilimindedirler. Ergenlik döneminde ‘aşk’ özgüveni artırma, sosyal becerileri geliştirme ve kişisel kimlik oluşumuna katkı sağlama gibi önemli bir rol de oynayabilmektedir. Bu dönemdeki partnerlik ilişkileri genellikle yoğun ve duygusal olabilir, çünkü ergenler duygusal açıdan daha hassas hale gelir.
Yetişkinlik döneminde aşk, romantik ilişkilerin temel bir unsuru olmaya devam eder. Kişinin kendini ifade etme, destek alma, güven duyma ve birlikte büyüme gibi ihtiyaçlarını karşılayabilir. Ayrıca, romantik ilişkilerin yetişkinlerin sağlıkları üzerinde olumlu etkileri olduğu, stres seviyelerini azalttığı ve duygusal refahlarını artırdığı da gözlemlenmiştir.

Aşkın evrimsel boyutunu anlamak için ise evrimsel psikolojiye başvuralım. Aşkın, insanların çiftleşme ve üreme süreçlerindeki evrimsel avantajlardan kaynaklandığını ileri sürerler. Cinsel çekim duygusu, genetik çeşitlilik ve sağlıklı nesillerin üretilmesine katkıda bulunması örneklerdendir.
Aşk, farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Sternberg’ün üç bileşenli aşk modeli, aşkı; tutku, bağlılık ve yakınlık olmak üzere üç bileşene ayırır. Tutku ağırlıklı bir aşk, romantik bir ilişkinin başlangıcında yaygınken, bağlılık ve yakınlık ağırlıklı bir aşk, uzun süreli bir ilişkinin temelini oluşturabilir.
Aşkın tam olarak ne olduğunu ve nasıl işlediğini anlamak için daha fazla çalışmaya ihtiyaç var gibi..

Son yıllarda popülerlik kazanan tanışma uygulamaları (dating apps) da aşkın psikolojik boyutunu etkileyen bir faktördür. Bu uygulamalar, insanların daha geniş bir potansiyel partner havuzuna erişmesini sağlar, ancak aynı zamanda ilişkilerin yüzeysel olmasına ve seçeneklerin fazlalığından dolayı kararsızlık yaşanmasına da neden olabilir. Araştırmalar, tanışma uygulamalarının insanların romantik ilişki kurma sürecini değiştirdiğini göstermektedir, ancak bu uygulamaların uzun vadeli ilişkilere olan etkileri hala tartışmalıdır. Farklı cinsel yönelimler ve açık ilişki modelleri aşkın ve ilişkilerin yapısını anlamak için daha fazla araştırma yapmayı gerektirir.
Unutmayın, aşk kişiden kişiye değişen bir deneyimdir ve her birey aşkı farklı şekillerde deneyimleyebilir. Terapide bireysel deneyimlerimizi dikkate almamız gerektiğini sık sık hatırlatırım. Aşkı keşfetmek, biricik bir yolculuktur.
Bu yazının tüm hakları 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunmaktadır. Yazının tamamı veya bir bölümü; yazarın yazılı izni olmaksızın kopyalanamaz, çoğaltılamaz, alıntılanamaz, yayımlanamaz, ticari amaçla kullanılamaz. İzinsiz kullanım halinde yasal işlem başlatılacak olup, her türlü hukuki ve cezai sorumluluk izinsiz kullanan kişiye aittir.
©psikologecemsercan
